Sinema ve Dizi

Dijital Çağda İzlenme Korkusu: Arka Pencere’den Günümüze

Alfred Hitchcock'un 1954 yapımı Arka Pencere filmi, gözlemci-gözlenen ilişkisini ve korku kültürünü derinlemesine işleyen bir yapıt olarak öne çıkıyor.

Alfred Hitchcock’un 1954 yapımı Arka Pencere (Rear Window) filmi, hem sinema tarihinde bir klasik olarak öne çıkıyor hem de derin sosyolojik temalar barındırıyor. Film, bacaklarını kırdıktan sonra penceresinden komşularını gözlemleyen fotoğrafçı L.B. Jeffries’in (James Stewart) etrafında dönüyor. Bu gözlemleme eylemi, Jeffries’in ve izlediği insanların yaşamlarında önemli dönüşümlere neden oluyor.

Hitchcock’un bu başyapıtı, gözlemci-gözlenen ilişkisini ustalıkla işleyerek korku kültürünün dinamiklerini de gözler önüne seriyor. Jeffries’in pencereden komşularını izleyerek yaşadığı merak, izleyiciyi içine çekerken, aynı zamanda mahremiyetin ihlal edilmesi ve gözlemlenenlerin yaşamlarının kontrol altına alınması gibi etik sorunları da gündeme getiriyor. Bu durum, korkunun nasıl bir araç olarak kullanıldığını ve gözlemlemenin bireyler üzerindeki etkisini sorgulatıyor.

Arka Pencere filminde kaygılar ve sırlar keşfediliyor.

Arka Pencere

Filmde Jeffries’in gözlemleme eylemi, kendi kaygı ve belirsizliklerinin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Korku, yalnızca Jeffries’in gözlemleriyle değil, aynı zamanda komşularının yaşadığı kaygılarla da şekilleniyor. Jeffries, komşularının sırlarını çözmeye çalışırken, kendi korkularıyla yüzleşiyor; yalnızlık, kaybetme korkusu ve mahremiyetin ihlali gibi temalar, filmin ana unsurları arasında yer alıyor.

Gözlemci-gözlenen ilişkisi, günümüzde sosyal medya ve dijital gözlemlemenin etkisiyle daha da güncel bir hal almış durumda. Bireyler, sosyal medya platformları aracılığıyla yaşamlarını anlık olarak paylaşırken, başkalarının hayatlarını izleme fırsatına da sahip oluyor. Bu durum, kişisel alanların aşınmasına ve mahremiyetin ihlaline yol açarken, bireylerde izlenme korkusunu da artırıyor.

Foucault ve Goffman’ın perspektifinden Arka Pencere filmi;

Arka Pencere

Michel Foucault’nun “Panoptikon” kavramı, bu bağlamda dikkat çekiyor. Foucault, gözlemlenen bireylerin kendilerini nasıl kontrol ettiğini ve bu durumun davranışlarını nasıl şekillendirdiğini tartışıyor. Arka Pencere’de Jeffries’in komşularını izleme eylemi, bir Panoptikon örneği olarak değerlendirilebilir. İzleyici, Jeffries aracılığıyla gözlemlenenlerin yaşamlarına müdahil olurken, kendi mahremiyet algısını sorguluyor.

Erving Goffman’ın sosyal etkileşimler üzerine yaptığı çalışmalar da gözlemci-gözlenen ilişkisini detaylandırıyor. Goffman’ın “performans” kavramı, bireylerin kendilerini nasıl sunduklarını ve bu sunumların gözlemciler üzerindeki etkisini analiz ediyor. Jeffries’in gözlemleri, komşularının performanslarını deşifre etme çabasıdır. Ancak bu durum, onların mahremiyetine yapılan bir müdahale olarak öne çıkıyor.

Korku kültürü, gözlemci-gözlenen ilişkisini etkiliyor.

Arka Pencere

Korku kültürü, bu bağlamda, gözlemci-gözlenen ilişkisini derinlemesine etkiliyor. Artan dijital gözlem ve veri toplama süreçleri, bireylerin yaşamlarına dair bilgilerin büyük veri şirketleri ve devlet kurumları tarafından toplanmasına olanak tanıyor. Bu durum, kişisel mahremiyetin ihlaline yol açarken, bireylerde sürekli bir izlenme hissi yaratıyor. İnsanlar, dijital ortamda paylaştıkları her bilginin gözlemlenebileceği korkusunu taşımakta.

Hitchcock’un Arka Pencere filmi, korku kültürü ve gözlemci-gözlenen ilişkisiyle günümüze bir yansıma sunuyor.

Arka Pencere

Hitchcock’un Arka Pencere filmi, korku kültürü ve gözlemci-gözlenen ilişkisini ele alırken, günümüzün dijital çağında geçerliliğini koruyan derin bir sosyolojik meseleyi açığa çıkarıyor. Film, bireylerin yaşamlarına duyduğu merakın etik ve mahremiyet konularında yeni tartışmalara yol açıyor. Hitchcock’un ustaca kurguladığı bu yapıt, yalnızca bir sinema başyapıtı değil, aynı zamanda çağımızın toplumsal dinamiklerine ışık tutan önemli bir çalışma olarak değerlendiriliyor. Gözlemci-gözlenen ilişkisi, bireyler arasında kimlik, mahremiyet ve korku kültürünü sorgulatan bir mesele olarak gündemdeki yerini koruyor.

Konuyla ilgili kitaplar;

Arka Pencere

The Presentation of Self in Everyday Life – Erving Goffman

The Strategy of Social Interaction – Erving Goffman

The Birth of Biopolitics – Michel Foucault

Discipline and Punish – The Birth of the Prison – Michel Foucault

The Practice of Everyday Life – Michel de Certeau

The Culture of Fear: Why Americans Are Afraid of the Wrong Things – Barry Glassner

Korku Kültürü – Frank Fredi

Kaynak: BeyazPerde
Paylaşımlar:

İlgili Haberler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir