Bazen tanıdık, bazen ise tamamen tuhaf ve gerçeküstü senaryolarla dolu olan rüyalar, beynimizin uykuda yarattığı en ilginç yapımlar arasında yer alıyor. Ancak, rüyaların neden görüldüğü ve ne anlama geldiği, bilim dünyasının hâlâ tam olarak çözemediği büyük bir gizem.
Uzmanlar, rüyaların beynin anıları pekiştirme, becerileri geliştirme ve günlük hayatta karşılaşılan zorluklar için bir tür “prova” yapma işlevine sahip olduğuna inanıyor. Rüyalar, REM (hızlı göz hareketi) uykusu sırasında meydana geliyor ve bu süreçte beyin dalgaları, tıpkı uyanık olduğumuz zamandaki kadar aktif hâle geliyor.
Beynin farklı bölgeleri rüya oluşumunda önemli bir rol oynuyor.
Beynin farklı bölgeleri, rüyaların ortaya çıkmasında önemli bir rol oynuyor. Beyin sapı REM uykusunu yönetirken, ön beyin ise rüyaları oluşturuyor. İlginç olan, beyin sapında bir hasar meydana geldiğinde REM uykusu devam etse bile rüyaların oluşabilmesi; ön beyinde bir hasar olduğunda ise kişi REM uykusuna girse de rüya görememesi.
Rüyaların bazen mantık dışı ve sıra dışı olmasının sebebi, REM uykusu sırasında bazı nörotransmitterlerin artması ve bazılarının baskılanmasıyla ilgili olabiliyor. Asetilkolin ve dopamin gibi kimyasallar rüyalara gerçeküstü bir hava katarken, serotonin ve norepinefrin gibi nörotransmitterler çevremize karşı duyarlılığımızı azaltıyor.
Çoğu insan her gece rüya görse de hatırlamakta zorluk çekiyor.
Rüyaların süresi konusunda kesin bir bilgiye ulaşmak zor. Beyin taramalarıyla rüyaları tespit etmek oldukça güç olsa da, rüya görülen süreyi zaman açısından algılamak da değişkenlik gösterebiliyor. Bazen bir rüya saniyeler içinde geçerken, bazen ise saatlerce sürüyormuş gibi hissedilebiliyor.
Çoğu insan her gece rüya görse de, uyanmadan önce rüyalarını hatırlamaları zor. Uzmanlar, rüyaları hatırlamak için hemen uyanıp not almanın faydalı olabileceğini belirtse de, bu alışkanlığı sürdürmek her zaman kolay olmuyor.
Kaynak: Cleveland Clinic