Küçük plastik parçacıkları, yiyeceklerimizin yetiştiği toprakta, içtiğimiz suda ve soluduğumuz havada her yerde bulunuyor. Bu parçacıklar, çöpe attığımız plastiklerin zamanla parçalanması sonucu oluşuyor. Mikroplastik olarak bilinen bu maddeler, insan vücudunda da giderek daha fazla tespit ediliyor. Ancak bu parçacıkların insan vücuduna nasıl girdiği hala net değil. Araştırmalar, mikroplastiklerin yutulması, ciğerler yoluyla solunması veya cilt emilimi gibi üç ana yolun yanı sıra, burun aracılığıyla beyne ulaşma olasılığını da öne sürüyor.
Uzun süre boyunca insan beyninin, vücudun geri kalanından izole bir yapıda olduğu düşünülüyordu. Ancak yapılan yeni araştırmalar, mikroplastiklerin kan-beyin bariyerini aşabileceğini gösteriyor. Bu bariyer, beyni zararlı maddelerden koruyan özel bir hücre tabakasıdır. Freie Universität Berlin ve São Paulo Üniversitesi’nden araştırmacılar, burundaki koku alma sinirlerinin mikroplastiklerin beyne girebileceği bir giriş noktası olabileceğini belirtiyor. Koku alma sinirleri, burnun içinden kafatasına uzanarak doğrudan beynin koku alma soğanına bağlanıyor. Araştırmacılar, buruna solunan mikropartiküllerin bu sinirler aracılığıyla beyne taşınabileceğini öne sürüyor.
Koku alma ampullerinde mikroplastiklerin varlığı, insan vücudundaki durumunu gözler önüne seriyor.
São Paulo’da yapılan adli tıp otopsilerinden elde edilen doku örnekleri incelendiğinde, koku alma ampullerinde mikroplastiklerin bulunduğu ortaya çıktı. İncelenen 15 beyinden sekizinin koku alma ampullerinde toplamda 16 mikroplastik parçacık tespit edildi. Bu plastik parçacıkların çoğu, polipropilen, naylon ve diğer plastik türlerinden oluşuyor. Araştırmalara göre, giysilerden kaynaklanan sentetik liflerin bu parçacıkların bir kısmını oluşturması muhtemel. Zira sentetik giysilerin yıkanması, çevredeki önemli mikroplastik kaynaklarından biri olarak biliniyor.
Mikroplastiklerin insan vücudundaki varlığı hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç duyulsa da, nanoplastiklerin durumu daha endişe verici. Nanoplastikler, mikroplastiklerden çok daha küçük ve tespit edilmesi zor maddeler. Canlı hücrelere zarar verebildiği kanıtlanan bu partiküller, hayvan embriyolarında hücre ölümlerine neden olabilir. Ancak insanlarda doğum kusurlarında belirgin bir artış olmadığı gözlemleniyor; bu durum, plasentanın mikroplastiklerin fetüse ulaşmasını engelleyebileceğini düşündürüyor.
Gelecek araştırmalar, mikroplastiklerin insan sağlığı üzerindeki etkilerini daha iyi anlamamıza yardımcı olacak.
Berlin ve São Paulo’daki araştırmalar, burundan beyne potansiyel bir mikroplastik giriş noktası olduğunu göstermesi açısından dikkat çekici. Mikroplastiklerin ve nanoplastiklerin sağlığımıza olan potansiyel riskleri hakkında henüz kesin bir görüş yok. Ancak bu durum, mikroplastiklerin etkilerine karşı daha fazla endişe duymamıza neden oluyor.
Kaynak: The Conversation