Nicola Twilley, “Frostbite: Soğutma Gıdamızı, Gezegenimizi ve Kendimizi Nasıl Değiştirdi?” adlı kitabında, soğutma teknolojilerinin tarihini, mevcut durumunu ve gelecekteki etkilerini kapsamlı bir şekilde inceliyor. Kitap, soğutmanın gıda sistemleri ve çevre üzerindeki etkilerini derinlemesine ele alarak, bu teknolojinin sağladığı faydaların yanı sıra yarattığı sorunlara da ışık tutuyor.
Twilley, soğutmanın gıda ömrünü uzatma konusundaki önemini vurguluyor. 1920’lerde İngiltere’deki araştırmalar, elmaları soğutma ve atmosferlerini değiştirerek taze tutmanın mümkün olduğunu keşfetmişti. Bu süreç, meyve ve sebzelerin metabolizma hızını yavaşlatarak çürümelerini önlemeye yönelikti. Modern depolama tesislerinde bu teknikler daha da geliştirilmiş durumda. Örneğin, günümüzde Washington Eyaleti’ndeki elmalar, her bir çeşide özel gaz karışımlarında saklanıyor. Pink Lady elmalarında karbondioksit oranı %1,5’in üzerinde, Red Delicious elmalarında ise %1’in altında oksijen bulunuyor. Bu tür gelişmiş depolama yöntemleri sayesinde, bir yıl öncesinin elması bile taze ve gevrek kalabiliyor. Benzer şekilde, salata çantaları gibi yenilikler de, sebzelerin solunumunu kontrol ederek tazeliğini koruyor.
Soğutma teknolojilerinin tazelik algısını nasıl değiştirdiği konusuna da dikkat çekiliyor.
Yüzyıl önce, Amerikalılar soğutulmuş yiyeceklerden çekinirken, günümüzde soğutma tazelik anlamına geliyor. Bu dönüşüm, soğutulmuş gıdaların taze olarak kabul edilmesine neden oldu. Bu durum, tazelik algısının değişmesine yol açarak büyük miktarda gıda israfına neden oluyor. FDA’ya göre, her yıl yaklaşık 26 milyar kilo gıda, son kullanma tarihi geçtiği için çöpe gidiyor. Bu israf, gıda zincirlerinin sonundaki tüketicilerin tazeliği değerlendirmesini zorlaştırıyor ve küresel gıda israfının ciddi bir sorun haline gelmesine yol açıyor. Soğutma sistemlerinin yeniden değerlendirilmesi, tazeliğin yeniden tanımlanması ve gıda israfının azaltılması gerektiği vurgulanıyor.
Kitapta, soğutmanın iklim üzerindeki etkileri de ele alınıyor. Soğutma teknolojilerinin yarattığı yapay Kuzey Kutbu, gerçek Kuzey Kutbu’nun erimesine neden oluyor. Bu yapay soğuk alanlar, 5,2 milyar fit küp büyüklüğünde ve hızla genişliyor. Ancak, gerçek Kuzey Kutbu’nun buzulları, beklenenden daha hızlı eriyor. Bu durum, soğutma için kullanılan enerji ve kimyasalların büyük miktarda sera gazı emisyonuna yol açtığını gösteriyor. Dünya’daki fosil yakıt enerjisinin altıda birinden fazlası, soğutma için kullanılıyor. Ayrıca, soğutucularda kullanılan kimyasallar, süper sera gazları olarak biliniyor. Bu etkiler, iklim değişikliğini daha da kötüleştirebilir ve soğutma teknolojilerinin çevresel etkilerinin azaltılması gerektiğini ortaya koyuyor.
Soğutmanın uzun vadeli faydalarına dair jüri kararının kesinleşmediği ifade ediliyor.
Soğutma, sağlık, ekonomik eşitsizlik, çevre, gıda güvenliği, gıda israfı ve biyoçeşitlilik gibi konularda sorunlar yaratıyor. Bu nedenle, soğutmanın etkilerinin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi ve uzun vadeli sonuçlarının göz önünde bulundurulması gerektiği vurgulanıyor. Twilley, soğutmanın gıda muhafazası için tek veya en iyi çözüm olmadığını belirtiyor. 1800’lerde, büyük ölçekli gıda muhafazası için soğutmanın sınırlı faydaları olduğu düşünülüyordu ve kaplama, enjeksiyon ve fümigasyon gibi alternatif yöntemler araştırılıyordu.
Ancak, günümüzde soğutma, talep üzerine soğuk üretme kabiliyeti nedeniyle gıda muhafazasının ana yöntemi haline geldi. Twilley, soğuk zincirin geleceğinin sadece soğuk olmayabileceğini ve alternatif gıda muhafaza yöntemlerinin araştırılması gerektiğini savunuyor. Örneğin, bir meyvenin raf ömrünü dört kat uzatabilecek kaplamalar gibi yenilikler, soğutmanın yerini alabilecek alternatif çözümler sunabilir. Kitap, soğutmanın gıda sistemleri ve çevre üzerindeki etkilerini derinlemesine analiz ederken, sürdürülebilir çözümler ve alternatif yöntemlerin geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Twilley, soğutmanın sağladığı faydaların yanı sıra yarattığı sorunları da ele alarak, daha sürdürülebilir ve verimli bir gıda sistemi oluşturma çağrısında bulunuyor.
Kaynak: FastCompany